
ALLAH'LA ARALARINA ARACI KOYANLAR ve KURAN'I HERKES ANLAMAZ DİYENLERE...
Şirk, yalnız ALLAH'a ait bir kısım isim ve sıfatları başka varlıklarda da görmek, onları o konuda ALLAH ile ortak saymaktır. Bu varlıklar daha çok, din büyükleri olur. Onlar ALLAH'a yakın bilindiği için o isim ve sıfatları onlara vermek fazla rahatsız edici olmaz. Bu, onları ALLAH'a karşı arabulucu konumuna sokar. ALLAH ile olacak işlerde bunların aracılığına ihtiyaç duyulmaya başlanır. Artık onlara, ALLAH'a boyun eğer gibi boyun eğmek zor olmaz. Böylece o büyüklerin her biri bir İlah yerine konmuş olur.
ALLAH ile kendi arasında aracı koymak şeklinde gerçekleşen şirk, masum gözüken, ama tevhidin temel amacını, ALLAH'tan başkasına kulluğu engelleme amacını içten içe yok etmeye yönelik bir özelliğe sahiptir.
İnsanlar aracıları benımseyerek ALLAH'ın yanına ortaklar koyarken, ALLAH'a güçsüzlük, yetersizlik isnat etmediklerini söylerler. Bunlara yer vermelerini Kur'an'da da geçen şu gerekçeyle açıklarlar: "ALLAH'dan başka veliler edinenler şöyle derler:'Bizim bunlara ibadet ve kulluk etmemiz, bunlar bizi ALLAH'a yaklaştırsınlar diyedir."(Zumer /3)
Arap müşrikleri de Yaratıcı olarak bir tek ALLAH'a inanıyorlardı. Ancak tıpkı bugünde aynısının yapıldığı gibi ALLAH'a daha çok yaklaşmak niyetiyle o Lat, Menat adlı evliyalara sığınıyorlarda. İslam Tarihçileri Lat, Menat, Uzza gibi putların, zamanında yaşamış salih insanlar adına dikilmiş birer put olduğunu yazarlar. Günümüzde değişen bir tek şey var. Lat, Menat yerine Gavsı Azam, Hacı Bektaş, Mevlana Celaleddin, Kutb-i Irşad, Mürşid-i Kamil vb. isimlerinin gelmesi.
Şirkte ALLAH'ın yanına ortak olarak konan kişinin seçkin, salih, evliya veya peygamber olması şirkin doğuşunu ne engeller ne de geciktirir. Kullanılan ortağın Firavun olması ile Musa olması arasında fark yoktur. Insanların kendilerini yanılttıkları noktalardan biri de budur.
Tevhid dininde ise kul ile ALLAH arasına hiç kimse giremez. Yani aracı yoktur. Aracı şirk dininin özelliğidir. ALLAH bize o kadar yakındır ki, şah damarımızdan daha yakın olduğunu kitabında söylüyor ve bize hiç aracısız ibadet etmemizi, sadece kendisinden yardım istememizi emrediyor. Bunu bütün namazlarımızda, Fatihalarımızda söylüyoruz. Fakat bunlardan tamamen gafil bazı kimseler, bu aracılık müessesini asırlardır yaşatmakta devam ediyorlar.
İnsanların yakınında onlara yardım edecek güçlü biri var; onlar ise ondan yardım istemeyip ta uzaklarda ve kendilerine hiç bir yardımı olamayacak birini arayıp bulmaya çalışıyorlar. Bu şu demektir; ya onlar yanlarındaki varlığın gücüne inanmıyorlar veya aracıları O'nun kadar üstün görüyorlar!
Bütün bunlar insanların ALLAH'ı gereği gibi tanımamalarından, ALLAH anlayışlarındaki çarpıklıklardan ileri geliyor. ALLAH kapalı kapılar ardında bir vali değil ki, önce sekreterden, sonra yardımcısından O'na varalım. O bize bizden daha yakındır. Kur'an'ın tanıttığı ALLAH hiç kimseye muhtaç değildir. Affedeceği ya da cezalandıracağı kimseyi hiç kimseye sormadan, danışmadan halledebilir. Aracılık düşüncesindeki anlayışta ise ALLAH sanki tek başına karar veremiyor. Bütün işler özellikle sonsuz kurtuluş asla tek imza ile olmuyor. Aracılarında birinin veya birkaçının daha imzası gerekiyor. Tevhid dininde ise hüküm ve tasarrufların tümü, bu arada cennet belgesi, bir tek imza taşır. Bu, ALLAH'ın imzasıdır. ALLAH'tan başka 'yetkililerin' de imzasına ihtiyaç duyulan din, adı ne olursa olsun, tevhid olamaz. Çünkü tevhid hiçbir alanda ikilik kabul etmez.
Konuyla ilgili ayetlerden bir kısmında şöyle buyuruluyor:
ALLAH, kuluna yeterli değil mi ? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. ALLAH kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. ALLAH kimi de hidayete eriştirirse, onun için bir saptırıcı da yoktur. ALLAH, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?
Andolsun, onlara:' Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette 'ALLAH' diyecekler.
De ki:' Gördünüz mü haber verin; ALLAH'tan başka tapmakta olduklarınız, eğer ALLAH bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilir mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi?' De ki:' ALLAH bana yeter, tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.' (Zümer; 36-38)
ALLAH ile birlikte başka bir (batıl) ilahı çağırma. O takdirde azap görenlerden olursun. (Şuara-213)
Ancak sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz. (Fatiha-5)
ALLAH'ı bırakıpta kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet(dua ederek ibadet eden) edenlerden daha sapık kim olabilir. (Ahkaf-5)
Kim ALLAH'tan başka bir şeye çağırıp (ondan medet beklediği halde) ölürse, ateşe girer. (Sahih-i Buhari)
Birşey istediğinde ALLAH'tan iste. Yardım istediğinde yine ALLAH'tan iste. (Tirmizi rivayet ediyor ve sahihtir diyor)
Islahatçı bir İslam alimi olan İmam Birgivi aracılığı savunan insanlara şöyle cevap veriyor:
"ALLAH ile kendi arasında bir aracı/vasıta ve şefaatçiyi kabule eden kimse, ya zanneder ki, ALLAH, kulunun istediğini bilmiyor.. Yahut kendi uzaklarda olduğundan işitmiyor da böyle bir vasıtaya muhtaç oluyor.. Bir hükümdarın, kabul etmek istemediği dileği vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiği gibi Dünya büyüklerinin idarelerinde vasıtaya mecbur oldukları gibi. Böyle bozuk ve yanlış zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padişah bu aracılara ve müşavirlere muhtaçtır.
"Tuzağın önüne hoş şeyler konur. Din büyükleri bu konuda bulunmaz bir malzemedir. Tuzağın iki büyük engeli akıl ve Kur'an'dır. Engelleri aşmak için duygusallık öne alınır. Dinin akıl değil, bir gönül işi olduğu söylenir. Bu, insanları, Kur'an'ı anlayamayacakları yalanına inandırmayı kolaylaştırır. Artık önlerine hangi ayet konsa görmezlikten gelirler. Kendi özgüvenleri kaybolur. Üstlerine pislikler yığılmaya başlar "ALLAH'ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması sözkonusu değildir. ALLAH, aklını kullanmayanları en yüz kızartıcı iğrençliğin kucağına atar".(Yunus - 100) Şeytanlar başlarını sarar, onlarla yakın arkadaş olurlar. Doğru yolla ilişkileri kesilir ama kendilerini o yolun ortasında sanırlar.
"Kim Rahman'ın Kur'an'ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur."
" O şeytanlar bunları doğru yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar." (Zuhruf 36-37)
Bazı insanlar ALLAH'la aralarında aracı kullanarak duada istekte bulunmaktadırlar. Halbuki ALLAH'u tealanın insanlara ulaşabilmesi için veya inanların ALLAH (c.c)'a ulaşabilmesi için aracıya ihtiyacı yoktur. Bunları ileri sürenlerinde şeri bir delili yoktur. Uydurma laflarla, uydurma hadislerle insanları sömürerek bir insanın etrafında toplamaktadırlar. Özelliklede bu insanlara Kur'an ayetlerinin çeşitli anlamlara geldiğini, her okuyan kişinin bunları anlayamayacağını, Kur'an'ı anlamak için alim olmak gerektiğini söyleyerek o insanları Kur'an okumaktan uzak tutmaktadırlar. Kur'an'dan uzak kalan insanlarda artık hakkı aramak yerine onlara söylenenleri hak olarak kabul etmektedirler. Halbuki ALLAH'u teala Kur'anı kerimde bizlere Ayetlerinin açık, anlaşılır bir şekilde indirildiğini buyuruyor.
"…Gerçekten size ALLAH tarafından bir ışık, bir açıklayıcı kitap geldi." (maide 15)
"Biz Kur'anı işte böyle açık ayetler halinde indirdik. Hiç kuşkusuz ALLAH istediği kimseyi doğru yola iletir." (Hac 16)
"De ki; "O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azap göndermeye veya düşman gruplara ayırarak size birbirinizin hıncını, birbirinizin terörünü, acısını tattırmaya kadirdir. Ola ki, anlarlar diye, ayetlerimizi çeşitli açılardan nasıl açıkladığımızı görüyor musun?(en-am 65)
"O ki, karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu şaşırmayasınız diye size yıldızları kılavuz yaptı. Biz bilenler için ayetleri ayrıntılı biçimde açıkladık.
(en-am 97)
"Elif, Lâm, Ra. Bu Kur'an, her işi yerinde ve her şeyden haberdar olan ALLAH tarafından muhkem, uyumlu cümlelerle örülen, sonra ayrıntılı biçimde açıklanan ayetlerden oluşmuş bir kitaptır." (hud 1)
Bu ayetlerden de açık ve net bir şekilde gördüğümüz üzere ALLAH (c.c) Kur'an ayetlerini anlaşılması zor ayetler olarak değil de aksine açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde indirmiştir. Hala herkes Kur'anı anlamaz, ilmi yetmez gibi düşüncelerle ne Kur'an okuyor ne Sünnete bakıyor. Yardımın yalnız ALLAH'tan dilenmesi gerekirken onlar ölülerinden yardım diliyorlar buda yetmiyor onları ALLAH'la aralarında aracı tutuyorlar.
İslam'ı bozan bu durum, Kureyş müşriklerinin işledikleri durumdur. Onlar, ALLAH-u teala'nın rabliğine iman ediyorlar, fakat bununla birlikte ALLAH-u teala'ya yaklaşmak için vasıtalar ve araçlar tayin ediyorlardı.
ALLAH-u teala şöyle buyuruyor:
"İyi bilinmelidir ki halis din ALLAH'ındır. ALLAH' tan başka dostlar edinenler: "Bizi ALLAH'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz" derler. Doğrusu ALLAH ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. ALLAH şüphesiz yalancı ve kafir olan kimseyi doğru yola eriştirmez." (Zümer: 3)
"Onlar ALLAH'tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere taparlar ve: "Bunlar ALLAH katında şefaatçilerimizdir" derler. Ey Muhammed! De ki: "Göklerde ve yerde ALLAH'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?" ALLAH onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir." (Yunus: 18)
İslam'ı bozan bu durum zamanımızda kendisini İslam'a nisbet eden bir çok kimse tarafından işlenmektedir. Öyle ki bu kimseler de tıpkı Kureyş müşrikleri gibi ALLAH-u teala'ya yaklaşmak için ALLAH'la kendileri arasında vasıtalar tayin etmişlerdir.
Fakat zamanımızdaki bu gibi kimselerin Kureyş müşriklerinden tek farkları; kendilerini İslam'a nisbet ederek Muhammed aleyhisselam'ın son nebi ve rasul olduğuna inandıklarını, ona ve ALLAH katından getirdiklerine iman ettiklerini söylemeleridir. Oysa onlarınki sadece kuru bir iddiadan başka bir şey değildir. Zira onlar, içinde bulundukları durumları sebebiyle rasullerin hidayet yolundan çokça uzaktadırlar.
Kureyş müşrikleri, ALLAH-u teala'nın yaratıcı, rızık verici, öldüren, dirilten ve bütün işleri elinde bulunduran yüce varlık olduğuna inanmalarına rağmen yine de müslüman ve muvahhid olarak görülmediler. Bilakis müşrik olarak görüldüler. Zira onlar, ALLAH'la aralarında vasıtalar tayin etmişlerdi. Tıpkı zamanımızda yapıldığı gibi...
Öyle ki zamanımızda da mezarları yücelten, onlara kurban kesen, adak adayan, ölülerden medet uman, ölü veya diri kimseleri ALLAH'ın velisi görüp, onları ALLAH'a ulaşmada vasıta tayin eden, rabıta yapan ve bunlar gibi Kureyş müşriklerinin yaptıklarına benzer amelleri sergileyen kimseleri çokça görmemiz mümkün.
Sizler doğrudan ALLAH'tan değilde aracı ile ALLAH'tan istiyorsunuz, ALLAH direk olarak insana vermekten aciz mi (haşa) ki aracı kullanıyorsunuz. ayrıca bu Kur'anı anlamaktan falan bahsedenler var sanki bu Kur'an anlaşılması zor bir kitapmış gibi insanları sömürmeyin, bu şekilde insanları bir adamın peşine takıp gidiyorsunuz sen anlamazsın, senin ilmin onu anlamaya yetmez gibi saçma düşüncelerle insanların Kur'an dan ve Sünnetten uzaklaşmasına neden oluyorsunuz. Büyük bir vebal altındasınız haberiniz olsun. ALLAH'ın kitabı açık ve nettir Akıl sahiplerine tabiki...
"ALLAH ayetlerini size böyle açık açık anlatıyor ki, düşünesiniz". (bakara suresi 242)
"O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok hayırlı birşey verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp anlayabilirler".(bakara suresi 269)
"...Eğer düşünecek olursanız size ayetlerimizi açık açık anlattık." (ali imran 118)
ALLAH'u teala bir çok yerde ayetlerin açık olduğunu söylüyor sizler tutmuş sen anlamazsın senin ilmin yetmez gibi laflarla insanları Kur'an okumaktan alıkoyuyor bir adamın peşine takıyorsunuz.
Allahtan korkun...
